Marilyn Manson
(English translation coming soon)
Sizlere M.M. hakkında bir paylaşımda bulunacağımızı söylemişik. BlueJean'dan alınan bir röportajı sizinle paylaşıyoruz.
Marilyn Manson, amarikanın bir numaralı Persona-non-gratası
–kısaca istenmeyen adam-
Röportaj:
Kapıyı kendi açıyor. Odaya bizzat Manson tarafından buyur
ediliyorum. Gözlerimin içine bakarak
elimi sıkıyor. Kötü şöhretinden beklenmeyecek derecede sıcak bir el sıkış bu.
Ve bembeyaz makyajlı androjen yüzünün vişne çürüğü dudaklarıyla gülümsüyor.
şeytani değil, dostça gülümsüyor. Portakal rengi kazağımla odayı mumlardan daha
iyi aydınlattığıma dair sürpriz bir espri patlattığındaysa, birlikte gülüyoruz.
Utangaç bir ses tonuyla, fısıldar gibi konuşuyor. Ne kadar nazik olduğunu
anlamak için fazla konuşmasına da gerek yok. Haddinden fazla kibar ve uysal
biri.
Beni gerçekten şaşırttığınızın farkında olmalısınız.
-Evet. Ama şaşırmaya mecbur değilsin. Baltam yok. Kelleni
kopartmak gibi bir niyetim de. Gazeteci diye karşıma geçen moronlara pek
benzemiyorsun. O bakımdan sen de beni şaşırttın. Bak, Türkiye'ye hiç gitmedim,
orada kaç hayranım olduğunu bilmiyorum ve insanların anlatacağım şeyleri
umursayıp umursamayacağından zerre emin değilim. Yine de bu söyleşiyi yapmak
ilginç bir tecrübe. Öyleyse devam edelim.
Herkes Marilyn Manson için bir şeyler diyor. Ya siz
kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
-Düşüncelere sahip olmaktan korkmayan, başkalarını da
düşüncelere sahip olmaya zorlayan biri. Bir düşünce teröristi. Zaten bu yüzden
Amerika'daki muhafazakar sağ kanadın ve fanatik dincilerin boy hedefiyim. Çünkü
düşünce onları korkutuyor. Bireye tahammülleri yok. Düşünen bir bireyden
ürkütücü gerçekleri, ne kadar ikiyüzlü olduklarını duymak istemiyorlar. Yol
açmakla suçlandığım Columbine katliamı ertesi bunu çok daha iyi anladım.
Söyleşimizi ayarlayan menajeriniz Columbine'dan bahsetmemi
yasaklamıştı. Şimdi konuyu siz açıyorsunuz.
-Menajerime aldırma. Aldırmayacaktın da. Defalarca
tembihlenmiş olsan bile, mutlaka konuyu açacaktın. Ben daha erken davranıp seni
kendi oyununda alt etmiş oldum. Gerçek şu ki, bu mesele fazla uzadı. İki geri
zekalı (Dylan Klebold ve Eric Harris) gitti, hiçbir sebep yokken önce 12 okul
arkadaşını ve bir öğretmenini, sonra da kendilerini öldürdü. İkisi de beyaz,
orta sınıfa mensup, görünüşte sorunsuz, hatta mükemmel çocuklardı. İşte Amerika
bunu kabullenemedi. Yaptıkları iş bugünün Amerikası hakkında gündeme ağır
sorular getirecekti, ama kimse o soruları cevaplayacak cesarete sahip değildi.
Kimse suçu serbestçe erişilebilen silahlar ve bozuk aile yapısına atmaya hazır
değildi. Sonuçta bir günah keçisi arandı ve parmaklar bana uzatıldı.
Üstelik o ikisi hayranınız olmadığı halde.
-Ben kolay hedeftim, çünkü öyle bir katliamı yapabilecek,
yapmasa da yol açabilecek birine benziyordum. O yüzden yığınla yalan söylendi.
İddiaların aksine Klebold ve Harris beyaz makyajlı değildi, benim t-shirtlerimi
giymiyordu, hayranım bile değildi. Onlar KMFDM ve Rammstein dinliyordu. Aslında
bu önemsiz. Eğer o gençler silah taşıyacak kadar yetişkin sayılıyorsa,
silahlarıyla yaptıkları katliamdan sorumlu tutulacak kadar da yetişkin
sayılmalı. Ebeveynler çocuklarını dinlemiyorsa, onların dikkat çekmek için
başvurdukları vahşi saçmalıklara şaşırmamalı. Ve medya... Medya insanlara
"Sıradan bir canlı olacağına, şöhretli bir ölü ol" mesajı veriyorsa,
15 kişinin ölümünden payına düşen sorumluluğu almalı. Suçu bana, benim müziğime
yüklemek, tam bir komedi.
Ezelden beri müzik ve şiddet arasında bağ kurulmaya
çalışılıyor. Öyle bir bağ, incecik bile olsa, hiç mi yok?
-Asla! Şiddetin faturasını alakasız şeylere çıkaramazsınız.
Sebebi çok daha derinlerde. Yeryüzüne şiddeti getiren ilk insanın soğuk kanlı
cinayeti için rocknrolla, sinemaya ve kitaplara ihtiyacı yoktu. Kardeşinin
beynini dağıtırken Kabilin tek motivasyonu, doğasındaki şiddet eğilimiydi.
şiddet ve vahşet yeni keşfedilen şeyler değil, hep vardılar. Oranları artmadı,
yalnızca tele vize edilir oldular. İsa'nın çarmıha gerilişi ya da Amerikan iç
savaşını televizyonlarda izleseydik, bugünkü tartışmalar çok daha farklı
olurdu.
Columbine katliamı sizi bir birey olarak nasıl etkiledi?
-Çok üzüldüm. Çok çok üzüldüm. Canavar değilim. Aslına
bakarsan, anlatamayacağım kadar duygusal biriyim. Ağlamaktan da çekinmem. Eğer
öfke ve nefreti biliyorsanız, karşı uçtaki duygulara da yabancı olamazsınız.
Columbine ertesi üç ay evden çıkmadığınız doğru mu?
-Ölüm tehditleri yüzünden turnemin kalan konserlerini iptal
etmiştim. Kendim kadar hayranlarımın güvenliğinden de endişe duyuyordum. Ayrıca
bütün kapılar suratıma kapanıyordu. Ben de eve sığındım. O üç aylık süre
boyunca bir yandan "Holy Wood" albümümdeki parçaları yazdım, diğer
yandan da aynı adlı romanımı tamamladım.
Bırakalım albümü insanlar çözsün, iyi olup olmadığına onlar
karar versin. Dilerseniz başka konulara geçelim. Mesela Trent Reznor'la
barışmanıza.
-Trent'le darılmış olmamıza hayret ediyorum. Ona çok şey
borçluyum. Beni keşfeden oydu. İlk üç albüme prodüktörlük yapan da. Hala onun
Nothing Records'una bağlıyım. O dönem Marilyn Manson'ın Nine Inch Nails'den
daha çok satmasına bozulmuştu sanırım. Neyse, olay kapandı. Geçen Mayıs
barıştık.
Korn, Limp Bizkit ve Slipknot'la Marilyn Manson'ı kıyaslar
mısınız?
-Kızgınlar ama sebebinden fazla emin değiller. Kızgın ve
popülistler. Öfkeleri iyi planlanmış, plak şirketlerince -hadi yaratılmış
demeyeyim de- iyi yönlendirilmiş. Benimse kızgın olmak için gerçek sebeplerim
var ve onlar üzerinde yoğunlaşıyorum. Aksi taktirde ne anlamı var?
Satanist olduğunuzu gizlemiyorsunuz. Şaka olsun diye
sormuyorum; şeytanla aranız nasıl?
-Şeytan, tarihteki ilk asiydi. Yine de yeryüzündeki tüm
kötülükleri ona yıkmak haksızlık. Bence beyazdan daha beyaz geçinenler,
şeytandan daha şeytan. Bilhassa fanatik dinciler. Ben Satanizmin sözcüsü
değilim, hiç olmadım. Satanizm, inandığım bütünün bir parçası. Dr. Seuss, Dr.
Hook, Nietzsche ve İncil'le birlikte. Nihayetinde ben de sıradan bir ölümlüyüm.
Yıllar önce Debbie Harry, Malcolm McLaren ve Red Hot Chili
Peppers gibi isimlerle röportajlar yapmıştınız. Gazeteciliğe dönmek ister
miydiniz?
-O işten nefret ettim. Tek kelimeyle, nefret!
Bugüne dek yaptığınız en kötü şey neydi?
-Medyaya sorarsanız, 15 kişiyi öldürmek. Bir de kendi kendime
blow-job vermek için birkaç kaburga kemiğimi çıkarttırdığım söylenmişti.
Ekleyecek bir şeyim yok.
Gün gelip insanların sizi anlayacağı konusunda ümitli
misiniz?
-Amerika, çocuklarının kanıyla sarhoş. Timsah gözyaşları
akıtılıyor, o gözyaşları da dolar banknotlarıyla siliniyor. Bu Amerikan Kabusu.
Değişmek zorunda. İnsanlar beni anlamak zorunda. Ümitliyim elbette. Er ya da
geç anlayacaklar.
Son olarak; her fırsatta düşmanlarından ve ölümden
korkmadığınızı söylüyorsunuz. Peki gerçekten korktuğunuz bir şey var mı?
-Akrepler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder