6 Haziran 2015 Cumartesi

Marilyn Manson
(English translation coming soon)
Sizlere M.M. hakkında bir paylaşımda bulunacağımızı söylemişik. BlueJean'dan alınan bir röportajı sizinle paylaşıyoruz.



Marilyn Manson, amarikanın bir numaralı Persona-non-gratası –kısaca istenmeyen adam-

Röportaj:

Kapıyı kendi açıyor. Odaya bizzat Manson tarafından buyur ediliyorum.  Gözlerimin içine bakarak elimi sıkıyor. Kötü şöhretinden beklenmeyecek derecede sıcak bir el sıkış bu. Ve bembeyaz makyajlı androjen yüzünün vişne çürüğü dudaklarıyla gülümsüyor. şeytani değil, dostça gülümsüyor. Portakal rengi kazağımla odayı mumlardan daha iyi aydınlattığıma dair sürpriz bir espri patlattığındaysa, birlikte gülüyoruz. Utangaç bir ses tonuyla, fısıldar gibi konuşuyor. Ne kadar nazik olduğunu anlamak için fazla konuşmasına da gerek yok. Haddinden fazla kibar ve uysal biri.

Beni gerçekten şaşırttığınızın farkında olmalısınız.
-Evet. Ama şaşırmaya mecbur değilsin. Baltam yok. Kelleni kopartmak gibi bir niyetim de. Gazeteci diye karşıma geçen moronlara pek benzemiyorsun. O bakımdan sen de beni şaşırttın. Bak, Türkiye'ye hiç gitmedim, orada kaç hayranım olduğunu bilmiyorum ve insanların anlatacağım şeyleri umursayıp umursamayacağından zerre emin değilim. Yine de bu söyleşiyi yapmak ilginç bir tecrübe. Öyleyse devam edelim.

Herkes Marilyn Manson için bir şeyler diyor. Ya siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
-Düşüncelere sahip olmaktan korkmayan, başkalarını da düşüncelere sahip olmaya zorlayan biri. Bir düşünce teröristi. Zaten bu yüzden Amerika'daki muhafazakar sağ kanadın ve fanatik dincilerin boy hedefiyim. Çünkü düşünce onları korkutuyor. Bireye tahammülleri yok. Düşünen bir bireyden ürkütücü gerçekleri, ne kadar ikiyüzlü olduklarını duymak istemiyorlar. Yol açmakla suçlandığım Columbine katliamı ertesi bunu çok daha iyi anladım.

Söyleşimizi ayarlayan menajeriniz Columbine'dan bahsetmemi yasaklamıştı. Şimdi konuyu siz açıyorsunuz.
-Menajerime aldırma. Aldırmayacaktın da. Defalarca tembihlenmiş olsan bile, mutlaka konuyu açacaktın. Ben daha erken davranıp seni kendi oyununda alt etmiş oldum. Gerçek şu ki, bu mesele fazla uzadı. İki geri zekalı (Dylan Klebold ve Eric Harris) gitti, hiçbir sebep yokken önce 12 okul arkadaşını ve bir öğretmenini, sonra da kendilerini öldürdü. İkisi de beyaz, orta sınıfa mensup, görünüşte sorunsuz, hatta mükemmel çocuklardı. İşte Amerika bunu kabullenemedi. Yaptıkları iş bugünün Amerikası hakkında gündeme ağır sorular getirecekti, ama kimse o soruları cevaplayacak cesarete sahip değildi. Kimse suçu serbestçe erişilebilen silahlar ve bozuk aile yapısına atmaya hazır değildi. Sonuçta bir günah keçisi arandı ve parmaklar bana uzatıldı.


Üstelik o ikisi hayranınız olmadığı halde.
-Ben kolay hedeftim, çünkü öyle bir katliamı yapabilecek, yapmasa da yol açabilecek birine benziyordum. O yüzden yığınla yalan söylendi. İddiaların aksine Klebold ve Harris beyaz makyajlı değildi, benim t-shirtlerimi giymiyordu, hayranım bile değildi. Onlar KMFDM ve Rammstein dinliyordu. Aslında bu önemsiz. Eğer o gençler silah taşıyacak kadar yetişkin sayılıyorsa, silahlarıyla yaptıkları katliamdan sorumlu tutulacak kadar da yetişkin sayılmalı. Ebeveynler çocuklarını dinlemiyorsa, onların dikkat çekmek için başvurdukları vahşi saçmalıklara şaşırmamalı. Ve medya... Medya insanlara "Sıradan bir canlı olacağına, şöhretli bir ölü ol" mesajı veriyorsa, 15 kişinin ölümünden payına düşen sorumluluğu almalı. Suçu bana, benim müziğime yüklemek, tam bir komedi.

Ezelden beri müzik ve şiddet arasında bağ kurulmaya çalışılıyor. Öyle bir bağ, incecik bile olsa, hiç mi yok?
-Asla! Şiddetin faturasını alakasız şeylere çıkaramazsınız. Sebebi çok daha derinlerde. Yeryüzüne şiddeti getiren ilk insanın soğuk kanlı cinayeti için rocknrolla, sinemaya ve kitaplara ihtiyacı yoktu. Kardeşinin beynini dağıtırken Kabilin tek motivasyonu, doğasındaki şiddet eğilimiydi. şiddet ve vahşet yeni keşfedilen şeyler değil, hep vardılar. Oranları artmadı, yalnızca tele vize edilir oldular. İsa'nın çarmıha gerilişi ya da Amerikan iç savaşını televizyonlarda izleseydik, bugünkü tartışmalar çok daha farklı olurdu.

Columbine katliamı sizi bir birey olarak nasıl etkiledi?
-Çok üzüldüm. Çok çok üzüldüm. Canavar değilim. Aslına bakarsan, anlatamayacağım kadar duygusal biriyim. Ağlamaktan da çekinmem. Eğer öfke ve nefreti biliyorsanız, karşı uçtaki duygulara da yabancı olamazsınız.

Columbine ertesi üç ay evden çıkmadığınız doğru mu?
-Ölüm tehditleri yüzünden turnemin kalan konserlerini iptal etmiştim. Kendim kadar hayranlarımın güvenliğinden de endişe duyuyordum. Ayrıca bütün kapılar suratıma kapanıyordu. Ben de eve sığındım. O üç aylık süre boyunca bir yandan "Holy Wood" albümümdeki parçaları yazdım, diğer yandan da aynı adlı romanımı tamamladım.

Bırakalım albümü insanlar çözsün, iyi olup olmadığına onlar karar versin. Dilerseniz başka konulara geçelim. Mesela Trent Reznor'la barışmanıza.
-Trent'le darılmış olmamıza hayret ediyorum. Ona çok şey borçluyum. Beni keşfeden oydu. İlk üç albüme prodüktörlük yapan da. Hala onun Nothing Records'una bağlıyım. O dönem Marilyn Manson'ın Nine Inch Nails'den daha çok satmasına bozulmuştu sanırım. Neyse, olay kapandı. Geçen Mayıs barıştık.

Korn, Limp Bizkit ve Slipknot'la Marilyn Manson'ı kıyaslar mısınız?
-Kızgınlar ama sebebinden fazla emin değiller. Kızgın ve popülistler. Öfkeleri iyi planlanmış, plak şirketlerince -hadi yaratılmış demeyeyim de- iyi yönlendirilmiş. Benimse kızgın olmak için gerçek sebeplerim var ve onlar üzerinde yoğunlaşıyorum. Aksi taktirde ne anlamı var?

Satanist olduğunuzu gizlemiyorsunuz. Şaka olsun diye sormuyorum; şeytanla aranız nasıl?
-Şeytan, tarihteki ilk asiydi. Yine de yeryüzündeki tüm kötülükleri ona yıkmak haksızlık. Bence beyazdan daha beyaz geçinenler, şeytandan daha şeytan. Bilhassa fanatik dinciler. Ben Satanizmin sözcüsü değilim, hiç olmadım. Satanizm, inandığım bütünün bir parçası. Dr. Seuss, Dr. Hook, Nietzsche ve İncil'le birlikte. Nihayetinde ben de sıradan bir ölümlüyüm.

Yıllar önce Debbie Harry, Malcolm McLaren ve Red Hot Chili Peppers gibi isimlerle röportajlar yapmıştınız. Gazeteciliğe dönmek ister miydiniz?
-O işten nefret ettim. Tek kelimeyle, nefret!

Bugüne dek yaptığınız en kötü şey neydi?
-Medyaya sorarsanız, 15 kişiyi öldürmek. Bir de kendi kendime blow-job vermek için birkaç kaburga kemiğimi çıkarttırdığım söylenmişti. Ekleyecek bir şeyim yok.

Gün gelip insanların sizi anlayacağı konusunda ümitli misiniz?
-Amerika, çocuklarının kanıyla sarhoş. Timsah gözyaşları akıtılıyor, o gözyaşları da dolar banknotlarıyla siliniyor. Bu Amerikan Kabusu. Değişmek zorunda. İnsanlar beni anlamak zorunda. Ümitliyim elbette. Er ya da geç anlayacaklar.

Son olarak; her fırsatta düşmanlarından ve ölümden korkmadığınızı söylüyorsunuz. Peki gerçekten korktuğunuz bir şey var mı?
-Akrepler!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder